26 Mart 2010 Cuma

Oyun parkları

oyun oynayarak büyüyorlar, besleniyorlar, gelişiyorlar, zekileşiyorlar. Her çocuğun oyun oynamaya ihtiyacı var. Bu ihtiyacını karşılayamayan çocuk enerjisini boşaltamıyor, ruhunu dinlendiremiyor, hayal dünyası zenginleşmiyor, yaratıcılıkları gelişmiyor.


Peki bizim çocuklarımızın yaratıcılıkları nasıl gelişecek? Oyun parkı sandığı şeylerle mi? Kendi çocukluğumu düşünüyorum; evet hiçbir şey yoktu ama Allahtan oyun parkımız (!) da yoktu. Koskocaman "boş arsa" larımız vardı ve henüz mütahitler bolca ortalıklarda dolaşmıyorlardı. Deli gibi koşturduk, ipler atladık, yakartop, istop oynadık, çamurdan sandalyeler, masalar yaptık...


Şimdi bu oyunlar kalmadı. Boş arsaların hepsi doldu; kaldırımlar renk renk arabalandı. Çocuk olmak da zorlaştı. Bilgisayara, TV'na, dörtduvara, alışveriş merkezlerindeki tozlu top havuzlarına mahkum kaldı.

Bir pazar günü durup dururken sanırım canım oyun oynamak istedi. Bu fotoğrafları aldığım siteyi görünce hem çocuklaştım hem de o çocukları kıskandım. Neden? Neden benim çocuklarım da bu oyunlardan oynayamıyor diye epey bir söylendim; sonra rahatladım.



Çok mu zor? Bu kadar mı imkansız altı üstü beş altı lastiği salıncağa çevirmek; odunlardan trenler, kulubeler yapmak;

bir sal yapıp suya salıvermek; çok mu zor? Bir yandan ayaklarını suya sokup öte yandan küçük elleriyle tuttuğu kürekle karşıya geçmeye çalışan bir azmi kim durdurabilir? Bu mutluluk hangi parayla satın alınabilir?

Hiç yorum yok: