27 Şubat 2010 Cumartesi

herbirimiz birer Ara Güler edasındaydık






Bir süredir salı ve perşembe akşamları gittiğim fotoğrafçılık kursu bu hafta bitiyor. Bir aydır devam eden kursta fotoğraf makinesine dair benim anlamakta zorluk çektiğim teknik bir çok kavramla karşılaştım. Benim daha çok hoşuma giden konular ışık, kompozisyon, fotoğrafın konusu gibi teknik olmayan konulardı. Hatta cuma akşamı ayın fotosunu seçtik hep beraber. Çok eğlenceliydi. gönderilen 39 fotoğraf arasından 1.2. ve 3. yü seçtik hocalar eşliğinde ve hepberaber yorumlar yaptık fotolar üzerinden. Işıklar söndürüldü, tek tek projeksiyondan fotolar gösterilmeye başlandı; gitsin, kalsın diyerek ve de nedenlerini söyleyerek eledik fotoları ve ilk üçe karar verdik. Buayki ilk üçü belirlemede epey katkım olduğunu söyleyebilirim. Bol bol yorum yaparak, ama hocam neden eleniyor diye itiraz ederek seçtik. Cumartesi günü de 68.dönem kursiyerler olarak Odunpazarı semtinde hocalarla buluşarak çekim yapmaya başladık. Eğilirek, bükülerek, kıvrılarak herbirimiz birer Ara Güler edasındaydık. Ben bir arkadaşımdan tam tachizatlı bir Minolta edindim. Bitirdiğim filmleri bir foto stüdyoya götürüp CD'ye aldırcam ve o fotoları da bloga koyacağım çok yakında. Burada gördükleriniz aman aman fotolar değil; hepimizin elinde bulunan compact denilen foto makinemle çektim. Minolta'yı veren arkadaşım kendi makineni de götür filmler bitince kendininkini de kullanırsın demişti. Bu arada bu kurstan sonra iyi bir fotoğraf makinesi almam gerektiği de ortaya çıktı ki bu durum eşimi hiç memnun etmedi. Bu konuda kurstan bir hocayla sohbet ettik. O NİKON kullanıyormuş, "ben alırsam CANON almak isterim ama arada ne fark var bilmiyorum " dedim, güzel bir benzetme ile durumu açıkladı: "Nikon'u Mercedes, Canon'u BMW gibi düşünebilirsin" dedi. Haa o zaman ben kesin Canon almalıyım diyerek gülüştük.




Bir de bu haftasonu yaptığımız bu çekim bana "yaşadığımız şehri ne kadar tanıyoruz?" sorusunu düşündürdü. Hep başka şehirlere, başka ülkelere gitme hayali kuruyoruz. Peki yaşadığımız şehrin güzelliklerini niye bilmiyoruz, neden keşfetmiyoruz? Odunpazarı evlerinden daha önce burada bahsetmiştim. Eski evlerin bazıları restore ediliyor. Her bir ev ve sokak inanılmaz büyüleyiciydi hava çok soğuk olmasaydı akşama kadar kalınabilirdi ama ben gruptan erken ayrılmak zorunda kaldım. O yüzden havalar ısınınca, CANON'umu da alınca tekrar gideceğim o güzel evleri çekmeye.
Semtte gezerken Lületaşı müzesi ile karşılaştık daha doğrusu utanarak karşılaştım diyeyim.
Odunpazarı Belediyesi'nin Lületaşı müzesini ben ilk defa gördüm. 60 sanatçıya ait 400 civarında eseri bünyesinde bulunduran Lületaşı müzesi, 2008 yılında Kurşunlu Külliyesi'nde açılmış.

Son olarak iyi ki böylesine güzel bir etkinliğe katılmışım diyorum. Fotoğrafçılıkta kendimi geliştirme konusunda ise kararlıyım, EFSAD'dan bir çok dergi aldım şimdi onları okuyorum, makinemi de alınca bol bol çekim yapıp, EFSAD'ın düzenlediği gezilere katılacağım. Zaten hocalar da aynı şeyi söylüyor: Kursla yetinmemek devam etmek gerek diye... Devam o zaman.

Hiç yorum yok: